Bilgi üretiminin temel taşı olan bilimsel özgürlük, gerçeğe ulaşmak için vazgeçilmez bir araçtır. Fakat çoğu zaman akademik dünyada bu özgürlüğü tehdit eden pek çok engel bulunmaktadır. Özellikle akademi içerisindeki sistemin ideolojik ve politik yönü ve bunlara ek olarak ekonomik baskılarla şekillenen yapılar, bilimsel düşüncenin özgürce gelişmesini büyük ölçüde engeller ve bilgi üretiminin önünü tıkar. Burada saymış olduğum hususlar adeta bir filtreleme görevi görerek hangi tür bilgilerin üretilip üretilmeyeceğine etki eder. Bu durum, bireysel olarak akademisyenleri ve toplumsal olarak ise tüm insanlığa faydası olan bilimsel ilerlemeyi yavaşlatır ve aynı zamanda zayıflatır.
Politika ve ideoloji bilimsel özgürlüğü kısıtlayan en büyük
etkenlerden biridir. Akademik çalışmalar çoğu zaman mevcut konjonktürel yapının
belirlediği sınırlar içerisinde gerçekleşir. Hükümetler ise bilimsel
araştırmaları kendi politik çıkarları doğrultusunda yönlendirir. Soğuk Savaş
sırasında ABD ve SSCB arasında yaşanan bilimsel rekabet buna verilebilecek en
çarpıcı örneklerdendir. Bilim insanları, hükümetlerinin hoşuna gitmeyen
sonuçlar elde etmekten kaçınabilecekleri gibi kariyerlerini ve akademik
statülerini tehdit edebilecek durumlardan çoğu zaman uzak dururlar. Dolayısıyla
akademik araştırmalar bir ölçüde bağımsızlıklarını kaybeder ve gerçek bilimsel
ilerleme, ideolojik yönelimlerin filtrelenmesine maruz bırakılır.
Bir diğer önemli engel ise finansal bağımlılıklardır.
Bilimsel araştırmalar ve bu araştırmalara kaynaklık eden bütçeler, devlet veya
özel sektör kaynaklı fonlar tarafından finanse edilir. Sağlanan bu fonlar,
belirli akademik alanlarda yapılacak araştırmalara yön vermekte, akademisyenler
ise fon sağlayabilmek adına daha çok piyasaya uygun projelere yönelmektedir. Bu
süreç bilimsel özgürlüğü kısıtlamakla kalmaz aynı zamanda bilimi sermayenin
etkisi altına alır. Ticari kazanç getirecek araştırmalar daha çok
desteklenirken, toplumun gerçek ihtiyaçlarına yönelik araştırmalar genellikle
fon yetersizliği nedeniyle zorlaşır. Bağımsız ve eleştirel araştırmalar için
gereken kaynakların kısıtlanması, bilimsel bilginin para ve güç etkisi altında
şekillendiğini gösterir. Araştırmaların tarafsızlığı ve objektifliği bu gibi
durumlarda zaafiyete uğrar.
Akademi içerisindeki hiyerarşik yapı ise genç
araştırmacıların özgürce çalışmalar yapmasını çoğu zaman engelleyen bir
unsurdur. Geleneksel görüşlerin egemen olduğu ortamlarda yenilikçi fikirler
kolaylıkla dışlanabilmektedir. Kişisel çıkarlar ve kariyer hedefleri
doğrultusunda yapılan çalışmalar bilimsel düşünceyi sınırlandırma tehlikesi
taşır. Böylesi bir sistem içerisinde yenilikçi düşünceler ve bilimsel ilerleme
oldukça engebeli yollardan geçmek zorunda kalır.
Araştırmacılar, serbestçe araştırma yapabilmek ve
projelerini hayata geçirebilmek için karmaşık bürokratik prosedürler,
yönetimsel onaylar ve envanter takibi gibi süreçlerle uğraşmak zorundadır. Bu
noktada hızlı bir şekilde araştırma yapabilmek ve bürokratik engellerle dolu
bir ortamda özgürce düşünmek oldukça güçleşmektedir.
Toplumsal ve kültürel engeller de çoğu zaman bilimsel
özgürlüğün önündeki en büyük bariyerlerden biridir. Bazı durumlarda bilimsel
araştırmalar toplumun mevcut değer yargıları ve inançlarıyla çelişebilir ve bir
çatışma ortamına yol açabilir. Özellikle dini ve kültürel toplumsal normlar,
bilimsel gerçeklerle çeliştiğinde, ''gelenek'' baskın gelen taraf olacaktır.
Bilim tarihi boyunca da bu durum böyle ola gelmiştir; engizisyon mahkemelerini
ve Avrupa’nın skolastik dönemini hatırlayınız. Bu toplumsal baskı ortamında
akademisyenler ve düşünürler karşıt fikirleri dile getirmekten veya
tartışmalara girmekten çoğunlukla kaçınmaktadır.
Bilimsel özgürlüğün önündeki engeller sadece akademik bir
problem değil aynı zamanda toplumsal bir sorundur. Çünkü bilim, medeniyetimizi
geliştirebilmek ve insanlığı ileriye götürebilmek için bir araçtır. Bilim ancak
özgür bir ortamda gelişebilir. Bilimsel özgürlük engellendikçe toplumlar ve
insanlık kendi geleceğini de kısıtlamış ve müreffeh bir gelecek inşa edebilme
şanslarını da kaybetmiş olur. Gerçek bilimsel ilerleme, mevcut olan bu
engellerin aşılması ve akademik camianın daha özgür ve bağımsız bir yapıya
kavuşturulmasıyla mümkündür.
Tüm bu zorlu süreçlere rağmen akademik kariyerlerine devam
eden tüm akademisyenlere, öğrencilere ve bağımsız düşünürlere teşekkür
ediyorum. Bu kadar çetrefilli bir sistem içerisinde bir şeyler yapmak isteyen
ve başarmak için elinden geleni yapan bu saygıdeğer bilim emekçilerinin
çabaları gerçekten takdire şayan bir durumdur.
Araştırmacı-Yazar
Mehmet Hüseyin Arslan