Eğitimin Bir Statü Aracı Hâline Getirilmesi

Mehmet Hüseyin Arslan
0


 Tarihsel olarak insanların bilgiye ve becerilerine bağlı olarak toplumsal düzeyde daha iyi bir yaşam standardına ulaşabilmesi için eğitim daima en önemli araç olmuştur. Sümerlerin yazıyı keşfetmesinden bugüne kadar pek çok devlet, kurum, millet ve topluluk sürekliliğini sağlayabilmek amacıyla eğitime gereken önemi ve hassasiyeti göstermiştir. Fakat günümüzde eğitim genellikle daha fazla toplumsal statü aracı elde etme haline gelmiştir. Bu dönüşüm ile birlikte eğitim sistemi amacını ve işlevini köklü bir şekilde değiştirmiş ve bireylerin potansiyelini keşfetmesi yoluyla topluma katkıda bulunması için değil, daha çok toplumsal sıralamada yükselmek ve sınıf atlamak için bir araca dönüştürülmüştür. Eğitim, genellikle bir insanın değerini belirleyen en önemli faktörlerden biri olarak kabul edilir. Toplumda eğitim, çoğu zaman sadece bilgi ve yetkinlik kazanmanın ötesinde bir prestij göstergesi olarak sosyal sınıflarda daha üst bir yer edinmenin bir yolu haline gelmiştir. Burada genellikle belirli bir üniversitenin diplomasını almak, prestijli bir okula gitmek ya da belirli bir akademik unvana sahip olmak için eğitim sistemi bir araç olarak kullanılmaktadır. Bu durumda ise eğitim bireysel gelişim ve öğrenme fırsatları sunan bir süreç olmaktan çıkarılıp, sadece dışsal ödüller ve toplumsal güç kazanma yollarına indirgenmiştir.

Sosyal anlamda dezavantajlı olan gruplar çoğu zaman kaliteli bir eğitim alamadıkları için toplumsal anlamda bir sınıf atlama sürecine çok zor şekillerde dahil olmaktadır. Özellikle büyük şehirlerde ve ekonomik olarak gelişmiş bölgelerde eğitim bir sosyal sınıf göstergesi haline gelmiştir. Burada çoğu zaman ilgili kişinin eğitim geçmişi, iş hayatındaki başarıları ve toplumsal kabulü için almış olduğu eğitim bir statü belirleme aracı olarak ön plana çıkarılmıştır. Ayrıca eğitimli olanlar içerisinden kendilerini üst sınıf olarak gören ve geriye kalan kitleye aşağı gözüyle bakan, onların eğitilmez olduğunu düşünen kimseler de bulunmaktadır. Burada toplumun çok küçük bir kısmını oluşturan, özellikle kriminal vakalara karışmış olan bireyler örnek gösterilerek eğitimin sadece belirli kitlelere sunulması gerektiği düşüncesi topluma bir zehir gibi zerk edilmiştir. Sosyal anlamda hiçbir zaman eşit olmayan bu gruplar arasındaki farklılıklar eğitim alanında da kendisini göstermektedir. Ancak bu kimseler, bu sosyal farklılıkları çoğu zaman göz ardı etmekle beraber kendi statülerini koruyabilmek ve aşağı sosyal sınıflardan olan insanların önünü kesmek için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Bireylerin eğitim alma fırsatı yalnızca kendi kişisel gelişimleri için değil toplumsal hiyerarşide konumlarını sağlamlaştırabilmek için kullanılan bir düzen haline gelmiştir. Dolayısıyla burada eğitim sadece bilgi edinme süreci değil, aynı zamanda bir tür sosyal yükselme, statü elde etme ve prestij kazanma unsurlarına dönüşmüştür. Bu statü temelli yaklaşım eğitimi amacından saptırdığı gibi aynı zamanda eğitimi bir yarış haline dönüştürmektedir. Genellikle derslerde başarı sağlamak ya da diplomaları almak için ve yalnızca toplumsal prestij kazanmak ile iş dünyasında daha iyi bir konumda olabilmek için çabalayan kimseler, eğitimin anlamını ve değerini çarpıtmakla beraber eğitimi sadece bir yarış haline getirmektedirler. Verilen eğitimler, bireylerin düşünsel kapasitesini geliştirmekten çok onların toplumsal hiyerarşideki yerini pekiştirmek için kullanılan bir araç haline geldiği için bireylerin toplum içerisinde yaşama, toplumsal adaleti sağlama, insani değerler benimseme gibi yönleri oldukça zayıf kalmaktadır.

Bu durumun bir diğer boyutu ise eğitimdeki marka etkisidir. Neoliberal politikalar ile birlikte eğitimin piyasallaştırılması sonucunda prestijli üniversiteler ve okullar, belirli bir sosyal çevreyi ve elitist bir yaşam tarzını simgeler hale gelmiştir. Dolayısıyla bireyler için bu okullarda eğitim görmek, onların sosyal statülerini arttırırken veya pekiştirirken aynı zamanda mezun oldukları okulun adı toplumsal olarak onları daha değerli kılmaktadır. Bu durum eğitimdeki fırsat eşitliğini tamamen yok etmekle beraber daha çok maddi imkanlar ve prestijli okullar arasında sıkışıp kalmış bir sınıf yapısının güçlendirilmesine yol açmaktadır. Bilgi edinme süreci olarak değil de belirli bir sosyal çevreye ait olma aracı olarak görülen eğitim toplumsal eşitsizlikleri ve sosyal uçurumları daha fazla derinleştirmektedir. Eğitimin bir statü aracı haline getirilmesi, eğitimin asıl amacını yani insanların potansiyellerini keşfetme ve toplumsal fayda sağlama hedefine zarar vermektedir. Eğitim bir toplumsal sıçrama aracı haline getirilmelidir. Bilgi ve yetenek, kazanmanın önüne geçirilmemelidir. Toplumsal beklentiler, prestij ve statü gibi faktörler eğitime nüfuz etmemelidir. Eğitimde herkes için fırsat eşitliği sağlanmalı ve sosyal sınıfların farklılıkları eğitim süreçlerine yansıtılmamalıdır. Fakat bugün gelinen noktada çoğu zaman sadece belirli sınıfların ve elit grupların elinde bir güç aracı haline dönüşen eğitim, sosyolojik anlamda ciddi riskler taşımaktadır. Kendi eğitim hayatımdan örnek verecek olursam; yaşadığım şehirde iş imkanlarının sınırlı olması, üniversite eğitiminin istenen düzeyde olmaması ve hatta doktora programlarının yeterli düzeyde olmaması, kimi bölümlerin açılmaması benim için büyük dezavantajlar taşımaktadır. Araştırmaya ve eğitime gönül vermiş genç bir araştırmacı ve yazar olarak bu durumun bana hem maddi anlamda hem de zaman açısından önemli kayıplar sağladığının farkındayım. Bu, sizlere verebileceğim en basit örneklerden sadece bir tanesi. Farklı bir şehirde eğitim hayatıma devam ediyor olsaydım muhtemelen çok daha fazla avantaja sahip olacaktım. Burada sosyal konumumdan, maddi gücümden ve çevresel bağlantılarımdan ayrı bir şekilde sadece yaşadığım şehir üzerinden örnek vererek durumu izah etmeye çalıştım. Benim durumumdan çok daha dezavantajlı şartlarda olan insanların halini varın siz düşünün.


Araştırmacı-Yazar

Mehmet Hüseyin Arslan

Yorum Gönder

0 Yorumlar

Yorum Gönder (0)
3/related/default