Günümüz dünyasında, bilginin ışığında yol almak isteyen toplumlar için akademik dünya güvenilir bir rehber olmalıdır gibi sözler, klişeleşmiş retoriklerden ibaret hâle gelmiştir. Onlarca üniversite, yüzlerce bölüm ve binlerce akademisyen ile bunun altında sayısı milyonları bulan öğretmenler bulunmaktadır. Ancak tüm bu uzmanların bilgiyi toplumla paylaşma konusundaki ihmalleri, sıradan halk arasında komplo teorileri ve sahte bilim öğretilerinin ciddi ve derin bir şekilde kök salmasına neden olmaktadır. "Bu konu zaten akademik camiada veya uzmanlar arasında biliniyor." anlayışıyla hareket eden akademisyenler ve uzmanlar, bilginin kamuoyuna ulaşmasını engellemektedir. Bu şekilde meydan, komplo teorisyenlerine ve sahte bilim uzmanlarına kalmaktadır. Toplum, komplo teorileri tarafından esir alınırken, yanlış bilgilendirilirken ve güvenilir bilimsel bilgiden uzaklaşırken, akademik sessizlik bu şarlatanlara yol açmaktadır.
Kamuoyuna ve topluma bilgi üretemeyeceksek, neden milyarlarca lira vergi harcayarak bu kurumları ve uzmanları finanse ediyoruz? Akademik çalışmaların amacı sadece bilgi üretmek değil, aynı zamanda bu bilgiyi topluma sunarak insanların bilinçlenmesini sağlamak olmalıdır. Fakat bazı uzmanlar ve akademisyenler, toplumda ciddi infiallere yol açan konularda dahi ilgili konunun akademik çevrelerde ve uzmanlar arasında zaten bilindiğini öne sürerek, o alana yönelik halkı bilgilendirme çabalarını gereksiz görmektedir. Sadece halkı bilgilendirme çabalarını gereksiz görmekle kalmıyorlar, aynı zamanda o alanda yapılacak herhangi bir çalışmanın da önünü bu şekilde kapatmaya çalışıyorlar.
Bu düşünce tarzı çok ciddi iki probleme yol açmaktadır. Bu problemler, halkın doğrudan bilgiye ulaşamaması ve komplo teorilerinin etkisiyle şarlatanlığın yaygınlaşması olarak karşımıza çıkmaktadır. Yüksek lisans tezlerinin ve hatta bazı durumlarda doktora tezlerinin dahi akademisyenler tarafından okunmadığı bir ortamda, yazılıp çizilen makaleler genellikle belirli bir uzmanlık seviyesine hitap etmekte ve teknik bir dille yazılmaktadır. Bu durumda halkın bu bilgileri anlaması ve sindirmesi zorlaşmaktadır. Bilgiler sadeleştirilerek ve anlaşılır hâle getirilerek kamuoyuyla paylaşılmadığı takdirde halk, her zaman eksik ve yanlış bilgileri öğrenecektir. Bilim insanlarının dolduramadığı bilgi boşluklarını manipülatif kişiler ve sahte bilim uzmanları hızla dolduracak, akademik dünyanın ihmal ettiği konuları çarpıtarak kendi ideolojilerine veya çıkarlarına hizmet eden sahte bilgiler yayacaktır. Toplumu bilinçlendirme görevini yerine getirmeyen uzmanlarımız yüzünden bilim dışı iddialar daha fazla rağbet görmektedir.
Yine önemli bir sorun ise herhangi bir konu ile ilgili kaynak bolluğu olmayışından dolayı uzmanların o alana yönelik bilgi üretiminden kaçınma isteğidir. Uzmanların ve akademisyenlerin sadece makale yazmakla yetinmemesi gerekmektedir. Aksi takdirde bilimsel konular sadece belirli bir çevre içinde tartışılmaya devam edecek ve halkın anlayacağı bir şekilde izah edilemeyecektir. Dolayısıyla toplum, bilgiye dayalı kararlar alamayacak ve oluşan boşlukları başkaları dolduracaktır. Akademik çalışmalar, tezlerin ve makalelerin ötesine geçerek yaygınlaştırılmalı; popüler bilim yazıları ve halka açık konferanslar yoluyla toplum bilinçlendirilmelidir. Medya, bloglar ve sosyal medya platformları gibi araçlar kullanılarak kamuoyu ile iletişime geçilmeli ve bilimsel gerçekler geniş kitlelere ulaştırılmalıdır. Açmış olduğum blog ve burada yayımladığım yazılardan üretilen YouTube videolarımın bir amacı da budur.
Bir alanda yıllarca eğitim alan çeşitli uzmanlarımız ve ilim yolunda emek gösteren değerli paydaşlarımız, komplo teorilerine ve yanlış bilgilere karşı sessiz kalmamalıdır. Bu yanlış bilgilerle bilimsel yöntemler çerçevesinde mücadele edilmeli ve toplumun doğruyu öğrenmesine yardımcı olunmalıdır. Eğer halkı bilgilendirme görevi yerine getirilemezse, akademik dünya üretmiş olduğu bilgiyi kendi dar sınırları içerisinde hapsedecek ve bilim dışı düşünceler yaygınlaşacaktır. Bu durumda toplum giderek yanlış bilgilendirilmiş bireylerden oluşacak ve "Bu konu zaten biliniyor." diyerek bilginin geniş kitlelere ulaştırılmasını önemsemeyen uzmanlarımız ve akademisyenlerimiz, bilginin yozlaşmasına ve manipülasyona açık hâle gelmesine sebep olmaya devam edecektir.
Akademik çalışmalar yalnızca belirli bir uzman grubuna değil, toplumun geneline hizmet etmelidir. Bilginin korunması ve yayılması sürecinde uzmanlarımız aktif rol oynamalı ve toplumun gerçek bilgiden uzaklaşmasının önüne geçilerek bilgiye erişim kolay hâle getirilmelidir.
Bu ciddi sorumluluğun farkında olmayan popüler medyanın "görünür" uzmanları, her fırsatta halkı aşağılamaya devam etmektedir. Bu kişilere göre kendileri ve akademik çevreleri dışındaki herkes cahildir. Dolayısıyla, cahillerle de uğraşılmasına gerek yoktur. Bu bağlamda, ''eğitimin ne önemi?'' kaldı sorusu ile yüzleşilmelidir. Zaten bu düşüncede olan kişilerin aristokratik eğilimleri olduğu çoğu zaman ortaya çıkmıştır.
Son olarak, ayrıca belirtmek istediğim bir husus daha var: Lisansüstü öğrencilerin çoğu yeni kuşaktan olduğu için bu tür sorunlara daha duyarlıdır ve hatta tarih, sosyoloji, felsefe, arkeoloji gibi alanlara mevcut popüler akımlardan ötürü ilgi duymaktadır. Maalesef ki bu öğrencilerin önü, çoğu zaman saydığım nedenlerden ötürü kapatılmaktadır. Hocalarının uzmanlık alanlarına göre akademik kariyerlerini şekillendirmek zorunda kalan bu öğrenciler, akademik leviathan tarafından sindirilerek ve öğütülerek köhnemiş sisteme entegre edilmektedir.
Araştırmacı-Yazar
Mehmet Hüseyin Arslan


