Antik Mezopotamya’da Din ve Tanrı İnancı

Mehmet Hüseyin Arslan
0

 


Antik Çağ Mezopotamya uygarlığının dini anlayışı, diğer uygarlıklarda olduğu gibi, çok tanrılı (politeist) bir yapıya sahipti. Burada, çevredeki doğal unsurlara atfedilen çok sayıda tanrı bulunuyordu. Ayrıca, her şehir kendisine ait bir koruyucu tanrıya ve bu tanrının simgesi olan, şehrin merkezindeki ziggurata sahipti. Aynı zamanda, her kralın kendisine özgü bir kişisel tanrısı vardı. Kimi zaman bu tanrılar, kralların hükmettiği bölgedeki diğer şehirlerde de önemli bir kült figürü hâline dönüşüyordu. Özellikle Babil'de Tanrı Marduk’un yükselişi, bu durumun en belirgin örneği olarak karşımıza çıkmaktadır.

Mezopotamyalılar, tanrılarını oldukça insani özelliklerle düşünüyorlardı. Mezopotamya tanrıları, insanlar gibi duygulara sahip ölümsüz varlıklardı. Bu tanrılar da insanlar gibi sevmekte, üzülmekte, birbirlerini kıskanabilmekte ve hatta hata yapabilmekteydi. Mezopotamya tanrıları, bölge halkının günlük yaşamına da müdahale eder, sosyal olaylarda aktif bir şekilde rol alırlardı. Sümerce ismiyle Utu veya Akadca adıyla Şamaş adaletin koruyucusu olarak bilinirken; Enki veya Babil'de Ea olarak bilinen tanrı, sihir ve bilgelik tanrısı olarak karşımıza çıkmaktadır. Yine, âşıkların ve savaşların koruyucusu İnanna veya Akadca ismiyle İştar gibi tanrıçalar da önemli figürler olarak görülmekteydi.

Mezopotamya'da tanrılar, insanlara isteklerini doğrudan belirtmek yerine birtakım ritüeller aracılığıyla iletmekteydi. Tanrılara adak adamak, hayvanların karaciğerindeki işaretleri yorumlamak ve ilahi bir mesaj içerdiği düşünülen rüyaların anlamlarını tabir ettirmek, rahiplerin göreviydi. Bu ritüeller aracılığıyla halk, tanrıların iradesini anlamaya çalışırdı. Bu uygulamalar, Antik Mezopotamya halkının dini inançlarının ne kadar sofistike ve derinlemesine işlendiğini gösteren örnekler olarak karşımıza çıkmaktadır. Mezopotamyalıların inançlarına dair ayrıca yüzlerce tanrı adını içeren çivi yazılı kil tabletler bulunmuştur. Bu tabletler, Mezopotamya dininin ne denli zengin olduğunu ve çok sayıda tanrıya sahip olduğunu gözler önüne sermektedir. Bu tabletlerden birinde 1.500’e yakın tanrı ismi sayılmaktadır.

Antik Mezopotamya'da tanrılar sadece eril figürlerden ibaret olmayıp, kadın tanrılar da oldukça önemli yerlere sahipti. Tarih öncesi dönemlerin anaerkil yapısının etkisiyle kadın tanrılar ön planda tutulmaktaydı. Antik Mezopotamya'nın ilk uygarlığı olan Sümerler, evrenin başlangıcında sadece dişi bir tanrıça olan Nammu'ya inanmaktaydı. Babil ve Asur uygarlıklarında ise evrenin başlangıcında dişi bir tanrı olan Tiamat’ın yanı sıra eril bir tanrı olan Apsu da bulunmaktaydı. Kadın figürleri, özellikle tarım ve ailedeki rolleri nedeniyle birçok tanrıçanın daha merhametli ve şefkatli olarak düşünülmesine ve bu şekilde tasvir edilmesine yol açmıştır. Örneğin, eğitim tanrıçası Nidaba, giysi tanrıçası Uttu ve adalet tanrıçası Nanşe gibi figürler, kadın özellikleriyle şekillendirilmiştir.

Ancak zaman içinde, özellikle tarım kültürünün etkisiyle ataerkil bir yapıya geçiş yaşandığı için kadınların toplumsal rolleri azalmıştır. Bu dönüşümle birlikte Mezopotamya'da kadınlar zaman zaman önemli siyasi roller üstlenmiş olsa da toplumsal olarak erken dönemlere kıyasla daha geride kalmışlardır. Bu tarihsel süreç, kadın ve erkek arasındaki kuvvet dengesinin değişmesinin din ve toplum üzerindeki etkilerini anlamamıza yardımcı olmaktadır. Farklı dini ve toplumsal yapıların birbirine nasıl dönüştüğünü anlamak açısından Antik Mezopotamya'dan günümüze kalan eserler ve inançlar, bölgedeki kültürel etkileşimlerle birlikte modern dünyada hâlâ keşfedilmeyi ve bilimsel anlamda incelenmeyi bekleyen bir kültürel miras olarak karşımıza çıkmaktadır.


Araştırmacı-Yazar

Mehmet Hüseyin Arslan 





Yorum Gönder

0 Yorumlar

Yorum Gönder (0)
3/related/default