Eğitimde Fırsat Eşitliği: Söylem ve Pratikteki Çelişkiler

Mehmet Hüseyin Arslan
0


 Eğitimde fırsat eşitliği pek çok akademisyenin ve siyasetçinin dillerinden düşürmediği bir kavramdır. Fakat bu türden söylemler toplumsal gerçekliği yansıtmamaktadır. “Eğitim herkesin hakkıdır, eğitimde fırsat eşitliği istiyoruz ve bunu sağlamaya yönelik çalışıyoruz, kimse geride kalmayacak.” gibi sloganlar sürekli olarak tekrar edilir. Ancak gerçek şudur ki eğitimde fırsat eşitliği sadece bir masaldan ibarettir. Ülkemizin eğitim sisteminde herkesin eşit olduğu yalanı, bol süslü kelimelerle satılırken aslında bu eşitlik sınıfsal, ekonomik ve politik engellerle doludur. Eğitim süreci kâğıt üzerinde herkese açık olmakla birlikte sosyolojik gerçeklik içerisinde bazı insanlar doğuştan avantajlı durumda olup ve bazıları ise sistematik olarak geride bırakılmaya mahkûm edilmiştir.

Bu eşitsizlikler okul öncesi dönemden başlamaktadır. Bir çocuk hangi ailede ve hangi ekonomik koşullarda doğduysa, eğitimdeki kaderi de büyük ölçüde çizilmiş demektir. Maddi durumu iyi olan ailelerin çocukları özel eğitime daha anaokullarından başlarken, ekonomik durumu zayıf olan ailelerin çocukları ise devlet okullarında yetersiz imkânlarla eğitim almaya çalışmaktadır. Ayrıca evdeki eğitim farkı üst sınıftan gelen çocuklar için kitaplarla, sanatsal aktivitelerle dolu bir ortamda büyümelerini sağlarken, alt sınıftaki çocuklar eğitim adına hiçbir şey görmeden ilkokula kadar gelmektedir. Eğitimde başarılı olmak için sadece zekâ yetmez; bu çok büyük bir yalandır. Kültürel sermaye ve çevre koşullarının katkısı büyük oranda göz ardı edilmektedir. Sanat ve bilimle iç içe bir ortamda büyüyen çocuklarla, televizyon karşısında vakit öldürmek zorunda kalan yoksul çocukların sınıfsal durumu eşit değildir. Dolayısıyla kültürel sermayeleri ve eğitim olanakları da bu noktada ayrışmaktadır. Özel okullarda yabancı dil eğitimi, robotik dersleri, sanat kursları ve kişisel gelişim programları gibi aktiviteler öğrencilere sunulurken, devlet okullarındaki eksik öğretmen kadrosu, ücretli öğretmen sorunu, yetersiz ders materyalleri ve kalabalık sınıflar gibi unsurlar büyük bir sınıfsal ayrımı ortaya koymaktadır. Siyasetçiler "Eğitim herkes için ücretsizdir." derken, pratikte bu durum böyle işlememektedir. Özel okullara yönelimi artıran politikalar uygularlar. Bunu bilerek ya da bilmeyerek yaparlar. Devlet okulları kalitesiz eğitim yüzünden velilere mecburen özel okul ihtimalini her zaman düşündürür. Bunun en büyük kanıtı nedir diye soracak olursak, kendi çocuklarını özel okullara gönderen siyasetçiler ve akademisyenlerdir. Yakın bir zamanda Instagram’da bir akademisyenin çocuğunu özel okula göndermek için maaşının yetersiz olduğuna dair bir veryansınını görmüştüm. İşte tüm bu söylemler, ortaya atılan iddianın en büyük kanıtı niteliğindedir. Eğer devlet okulları gerçekten kaliteli bir eğitim veriyor olsaydı, bu ülkeyi yönetenler ve eğitimin başında olan akademisyenler çocuklarını neden özel okullarda okutuyorlar? Devlet okulları ve özel okullar arasındaki uçurum eğitimde fırsat eşitliğini yok eden en büyük unsurlardan biridir.

Peki, üniversiteler gerçekten eşit imkânlar sunuyor mu? Eğitimde fırsat eşitliği iddiası en büyük çöküşünü üniversiteye giriş sürecinde yaşamaktadır. Burada parası olan öğrenciler özel ders alır, en iyi dershanelere gider ve özel rehberlik hizmeti alırlar. Maddi gücü olmayan öğrenciler ise tek başlarına okulda almış oldukları eksik eğitimle sınava hazırlanmak zorunda kalırlar. Tamamen kendi kişisel çabalarına bağlı olan başarı durumları ve zaten dezavantajlı bir sosyal sınıftan geldikleri için eğitime ayıracakları süre içerisinde maliyet açısından giderek daha da fakirleşirler. Devlet okullarının niteliksiz eğitimiyle mezun olan öğrenciler ile sınava özel olarak hazırlanmış öğrencilerin yarışması eşit bir durum değildir. Eğitim sürecinde bu çocukların ailelerinin bilgi ve destek seviyesi de büyük bir fark yaratmaktadır. Maddi ve akademik olarak güçlü olan ailelerin çocukları çok daha büyük avantajlara ve fırsatlara sahiptir. Dolayısıyla böyle şartlar altında üniversite eğitimi, fırsat eşitliğini sağlamak yerine zaten avantajlı olanları daha da güçlendirmektedir.

Yine bu yalan ve algı manipülasyonları eşliğinde söylenen "Eğitimde fırsat eşitliği" masalı, üniversite bittikten sonra da devam eder. Burada akademik kariyer yapmak isteyen öğrenciler, akademide yükselebilmek için hoca-tanıdık ağına sahip olma durumu ile karşı karşıya kalırlar. Akademisyenlerin çocukları ve yakınları akademiye daha kolay girmektedir. Ayrıca burs ve yurt dışı imkânları giderek maddi durumu daha iyi olan öğrencilerin lehine doğru gelişmektedir. Yoksul öğrenciler ise Türkiye’deki kısıtlı imkânlarla eğitim almak zorunda kalmaktadırlar. Yine atama ve kadro engelleri gibi nedenlerle üniversitelerde liyakatin ikinci planda olması gibi durumlar fırsat eşitliği iddiasını burada da çökertmektedir.

Eğitimde fırsat eşitliğine vurulan en büyük darbelerden biri de "Herkes üniversite okumasın." düşüncesidir. Açıköğretim, örgün eğitime erişemeyenler için büyük bir fırsattır. Çalışanlar, kadınlar, ikinci üniversite okumak isteyenler ve engelliler için hayati bir imkân sunmaktadır. Fakat birtakım çevreler herkesin üniversite mezunu olmasını istemiyor ve bu sistemin önünü kapatmaya yönelik her türlü hamleyi yapıyorlar.

Peki, bu kararı kim veriyor? Seçkinci ve elitist zihniyete sahip akademisyenler ve siyasetçiler. Gerçekten eğitimde fırsat eşitliği olsaydı, birileri üniversite okuyabilsin ama diğerleri okuyamasın diye sürekli  engeller çıkartılan bir düzen içerisinde bunun sorgulanıyor olması gerekmez miydi?

Gerçek fırsat eşitliği için ne yapılması gerekiyor? Devlet okullarına yatırım yapılmalı ve özel okullarla devlet okulları arasındaki uçurum acilen kapatılmalıdır. Eğitim sistemi, öğrencileri dershane ve özel ders bağımlılığından kurtarmalı ve sınav odaklı olmaktan çıkarılmalıdır. Ayrıca üniversiteye giriş sisteminde adalet sağlanmalı, maddi imkânı olanlar ile olmayanlar arasındaki uçurum azaltılmalıdır. Eğitime erişim hakkı genişletilmeli ve açıköğretim sistemi güçlendirilmelidir. Akademik kadrolarda ise tanıdık kayırma ve torpil sistemi ortadan kaldırılmalı, kadrolar liyakat esasına göre belirlenmelidir. Eğer eğitim gerçekten herkes içinse sosyal olarak avantajlı sınıfların ve ayrıcalıklı insanların öne geçirilmesine son verilmelidir.

Fakat ne yazık ki bugünkü eğitim sisteminde fırsat eşitliği sadece bir slogandan ve yalandan ibarettir. Açıköğretim sisteminin kapatılmaya çalışılması, toplumsal eşitsizliği artırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

 

Araştırmacı-Yazar

Mehmet Hüseyin Arslan

 


Yorum Gönder

0 Yorumlar

Yorum Gönder (0)
3/related/default