Tarih sadece geçmişin bir yansıması değil, geleceği inşa edebilmemizi sağlayan, sosyoloji yapabilmemizi ve felsefe yapabilmemizi sağlayan ciddi bir disiplindir. Sosyolojideki ve felsefedeki pek çok konuyu tarihin sunduğu veriler ile birlikte daha iyi bir neticeye kavuşturabiliriz. Yöntemsel sorunlar ve metodolojik bakış açılarının farklılıklarını bir kenara bırakacak olursak, tarih bilimi insanlığın evrimsel çizgisini takip edebilmemiz ve medeniyetin gelişimini sağlayabilmemiz için oldukça kritik öneme sahiptir. Böyle bir disiplinin mezunları son yıllarda çok ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Türkiye'deki tarih öğretmenliği alımlarının geldiği noktada, bu disiplini ciddiyetle yapmak isteyen tarihçiler için umutlar giderek daha da azalmaktadır. Akademinin sorunları ise yine malumdur. Yeni açılan öğretmen akademisine sadece 28 tarih öğretmeninin alınacağı tarihçiler arasında büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Fen Edebiyat fakültesi ve Eğitim Fakültesi mezunları arasındaki sayısal artış ise mesleki alanda ciddi bir baskı yaratmaktadır.
Öncelikle burada değinmek istediğim husus, tarih bölümü sadece okul bitirmeye ve meslek edinmeye yarayan bir araç olarak görülmemelidir. Tarih bir düşünce biçimi, bir disiplin, bir tutku ve bir yaşam felsefesi olmalıdır. Ancak maalesef bu bölümü seçenlerin önemli bir kısmı asker ve polis olmak için gereken diplomayı sağlamak adına bu bölümü okumakta ya da mezun olduktan sonra bürokraside herhangi başka bir mesleğe yönelmektedir. Bu bölümü seçen kişiler tarih bölümünü sadece okulu bitirip bir diploma almaya yarayan bir araç olarak görmektedirler. Bu durumda gerçekten tarih eğitimi almak isteyen ve tarihçi olarak yetişmek isteyen insanlar, niteliksiz bir eğitim almalarının yanı sıra yaşanan mezun enflasyonundan dolayı yoğun bir gelecek kaygısı yaşamaktadır.
Ben Fen Edebiyat Fakültesi mezunu olarak burada Eğitim Fakültesi mezunlarına ayrı bir başlık açmak istiyorum. Eğitim Fakültesi mezunlarının asıl yetiştirilme amaçları öğretmenliktir. Fen Edebiyat Fakültesi mezunu olanlar daha çok araştırmacı olmak üzere yetiştirilirler ve aslında bakılacak olursa, fen edebiyat fakültelerine daha fazla önem verilmesi gerekmektedir. Çünkü şöyle bir düşünecek olursak, fen edebiyat fakültesinden mezun olan insanlar ileride yapacakları araştırmalarla birlikte öğretmenlerin öğreteceği bilgileri araştıran, sorgulayan ve oluşturan kesim olacaktır. Fakat bu fakültelere gereken ciddiyet çoğu zaman verilmiyor. Bu durum tarih bölümü veya eğitim fakültesinde öğretmenliği olan diğer fen edebiyat fakültesi bölümleri için de geçerlidir. Öğretmen alımlarında önceliğin eğitim fakültesi mezunlarına verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Fen edebiyat fakültesi mezunlarının ise asıl alanları olan ve öğretmenlikten çok daha zor olan araştırmacılığa yönlendirilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Fen edebiyat fakültesi ve tarih bölümü özelinde olmak üzere, arkeoloji, sanat tarihi, tarih ve sosyoloji gibi bölümlerin sırf diploma almak için bir araç olarak görülmesinin önüne geçilmesinin toplum bilimleri açısından çok ciddi önem taşıdığını belirtmek istiyorum. Bir tarihçi olarak bu mesleğe gönül veren insanlara da mezun olduktan sonra bu alanda bir şeyler üretmeleri gerektiğini vurgulamak istiyorum. Özellikle bitirme tezlerini bir kitaba dönüştürmek, belki de akademik bir kariyer hedeflemeseler bile, tarihe olan katkılarını somutlaştırmanın en önemli yollarından biri olacaktır.
Yine tarihçiler düşüncelerini derinleştirip araştırmalarını bir adım daha ileriye götürmelidir. Çünkü bir tarihçi sadece kendi kültürünün geçmişini değil, insanlık tarihini de derinleştirir. Bu yüzden KPSS'de atanamayan ya da akademiye giremeyen meslektaşlarımın tarihe olan ilgilerini kaybetmemeleri gerektiğini düşünüyorum. Sizler dört yıl boyunca insanlığın hafızası ve bir kültür ateşesi olmak üzere yetiştirildiniz. Sizin katkılarınız sadece bireysel bir kazanımdan öte, toplumsal anlamda da bir kazanım olacaktır.
İdealist bir şekilde bu bilimi seven ve bu alanda derinlemesine düşünen bir tarihçi için meslek bir hayal gibi olabilir. Fakat unutulmamalıdır ki tarih sadece sınıflarda anlatılacak bir konu değildir. Bir tarihçi şüphesiz kendi yaşamına yön verebilecek en önemli doneleri geçmişten çıkarabilir. Fakat bununla birlikte gerçek tarihçiler dediğimiz o küçük ve az ama öz olan grup, bu alanda başka çözümlerde üretebilmelidir. Tarih sadece bir meslek değil, doğru bir şekilde tatbik edildiğinde bir yaşam biçimi ve bir düşünce devrimidir.
Böylesine kıymetli bir bilimin, fen edebiyat fakültesinden mezun olan binlerce kişinin sırf diploma alabilmek için uğrak yeri haline getirilmesi, bilim açısından oldukça üzücü bir durumdur. Fakat her ne olursa olsun, öğretmen olarak çalışabilme ya da akademiye girme imkânı olmasa dahi, tarihçilerin bu alana bir şekilde katkı sağlaması gerektiğini düşünüyorum. En azından bitirme tezlerinizi ciddiye alarak ileride bir kitaba dönüştürebilirsiniz. Atanmak mümkün olmayacaksa, tarihsel bir kaynağa, bir araştırmaya, bir kitaba mutlaka imzanızı atınız.
Sonuçta tarihçi olmak ve tarih yazmak bir meslek değil bir yaşam biçimidir. Tarihçi olmak sadece geçmişi öğrenmek değil, o geçmişi bugünle bağdaştırıp geleceğe yön verebilmektir. Tarihle ilgilenen herkesin ve özellikle mesleklerine tutkuyla bağlı idealist tarihçilerin en azından geriye sadece bir kitap dahi olsa bırakabilmesi toplum için oldukça önemli bir kazanım olacaktır. Belki de gelecekte başka tarihçiler yazmış olduğum bu satırlardan ilham alarak kendi yollarında tarihe dair bir şeyler üreteceklerdir. Unutmayın ki gerçek tarihçiler, tarihe katkıda bulunanlardır. Belki meslek olarak tarih öğretmenliği ya da akademiye girmek sizlere nasip olmayacaktır. Fakat bilmelisiniz ki sizler mezun olduğunuz andan itibaren ''bir tarihçi'' olarak hayatınızın geri kalanına devam edeceksiniz. Bu sizin hayatınızın sonuna kadar devam edecek olan kimliğinizin bir parçası olacaktır.
Bir şeyler yazmak, üretmek ve paylaşmak belki her zaman mümkün olmayacaktır. Fakat hem kişisel tatmininiz hem de tarihsel bir miras bırakabilmeniz açısından alanınıza bir katkıda bulunmanız, tarihin tozlu sayfalarında size de bir yer ayrılmasına yol açacaktır. Ve unutmayın yazı ile kalem var olduğu müddetçe tarih yazılmadan geçilmeyecek.
Peki, bu tarihte yer almaya hazır mısınız?
Araştırmacı-Yazar
Mehmet Hüseyin Arslan