Gerçekten bir insanın otuz yaşına kadar öğrenci olabilmesi mümkün mü? Hemen Umberto Eco'nun meşhur sözünü hatırlayabilirsiniz. Dışarıdan baktığımız zaman, lisansüstü eğitim süreçleri, yüksek lisanslar ve doktoralar, bilimsel yöntemin ve entelektüel gelişimin merkezi olarak kabul ediliyor. Fakat çoğu zaman bu durum, insanların içerisinde bulundukları sosyoekonomik şartlardan dolayı bir lüks haline geliyor. Çünkü bu seviyede bir eğitim alabilmek için insanlar kısıtlı vakitleri ile birlikte zaman bakımından sıkıştırılmış bir düzeyde eğitim alıyorlar. Bu da eğitimi ve çalışma hayatını zora sokan bir durum haline geliyor. İnsanlar otuz yaşına kadar doktora yapabilmek için öğrenci olarak kalmak zorunda kalıyor ve ekonomik olarak gerçekten çok fazla yıpranıyor. Ayrıca zaman maliyeti açısından büyük bedeller ödemek zorunda kalıyorlar. Bu insanlar artık sadece bir öğrenci değil; çalışmak zorunda olan, aile kurmak ve geçindirmek gibi sorumluluklarının yanı sıra nitekim de ayrı ayrı sosyal sorumlulukları bulunan yetişkin insanlardır. Bu insanlara yapılan çocuk muamelelerini bir kenara bırakacak olursak - ki çoğu sözde akademisyen bu yakışıksız durumu bahsi geçen insanlara yapıyor - sabahın köründe okulda olmaya zorlanıyorlar. Düşünebiliyor musunuz? Hatay depremi üzerinden tam olarak iki sene geçti. Burada eğitim alan insanlar içerisinde çok ciddi bir biçimde ailesinin önemli bir kısmını kaybetmiş olan öğrenciler var. Bulundukları şehirden göç etmiş olmak zorunda kalanlar var. Yine başka şehirlerde bir düzen kurmuş ve Hatay'a tekrar dönemeyecek olan insanlar var. Fakat okulun tüm birimleri yüz yüze eğitime geçtiği için eğitimine geri dönüp devam edemeyecekler. Ve bunu yaparken akademisyen olduğunu söyleyen dinozor eğitimciler hala ısrarla zorunlu olarak derse gelmeyi, bu durumdaki insanlara dahi şart koşabiliyor. Gerçi henüz depremden üç hafta geçmiş iken ve arkadaşlarımızdan doğru düzgün bir haber dahi alamıyor iken sabahın köründe yapılan online derse katılmayı enkaz içerisinde yaşayan öğrencilere şart koşan sözde eğitimci olanları da bu süreç içerisinde gördük ne yazık ki. Bir insan sırf bilimsel bir eğitim alabilmek için otuz yaşına kadar öğrenci olarak kalmak zorunda bırakılmamalıdır. Neden bu programların dersleri akşam vakti verilmiyor? Hoş, gerçi ikinci öğretim programları da kapatıldı. Lisansüstü süreçler için böyle bir şey düşünmek, oldukça abesle iştigal olacaktır. Çünkü bu efendiler ve hanımefendiler öyle bir kafadalar ki öğrencilerine hala "talebe" muamelesi yapıyorlar. Bakın, talebe kelimesinin Ortaçağ'da ve İslam medeniyeti içerisinde çok felsefi bir anlamı olabilir. Fakat bugün bir anlam kaymasına uğramıştır. Bu insanların zihninde talebe, sürekli olarak onların peşinde koşan, onları pohpohlayan ve egolarını şişirerek her türlü işlerini yaptırabilecekleri köle konumundaki kimselere tekabül ediyor. Oysa bu insanlar birer yetişkin ve çocuk muamelesi görmeyi asla hak etmiyorlar.
Öğrenci olarak işsiz bir şekilde evinde oturup, bilim öğrencisi ve emekçisi olmaya çalışarak hayatlarından çok büyük bedeller ödüyorlar. İkinci öğretim şeklinde akşam saatlerinde düzenlenebilecek olan bu programlar, yetişkin hale gelmiş insanları hâlâ öğrenci konumuna düşürerek, sadece işsizliği kısa bir süreliğine maskeleyen bir tiyatroya dönüşüyor. Gerekçe olarak kalite bahanesini öne süren sözde eğitimcilerimiz ve akademisyenlerimiz, konferanslarının, toplantılarının ve bildirilerinin online bir şekilde sunulabilmesi için ise can atıyorlar. Ancak iş öğrenciye ve eğitim almak isteyen kitlelere geldiği zaman, bunu kalitesiz olarak görüyorlar. Bugün haftanın beş günü gündüz derslerine katılmak zorunda olan yahut birkaç gün dahi olsa gündüz okula gitmek zorunla olan bir lisansüstü öğrencisi nasıl başka bir işte çalışabilir? Nasıl bilimsel anlamda yetkin bir şekilde eğitim hayatına devam edebilir ki, aç kalmadan.
Nitekim bu durumdan ötürü pek çok kişi lisansüstü eğitim süreçlerine katılmıyor, eğitimlerini askıya alıyor yahut iş hayatını askıya alarak bir bedel ödemek zorunda kalıyor. İkisinin yürütülmesi ise neredeyse artık imkânsız hale gelmiş durumda. Teknoloji çağında yaşamış olduğumuz bu saçma problemi düşünebiliyor musunuz? Bazı kimseler ise ısrarla herkesin lisansüstü eğitim sürecine katılabilmesini yahut temel seviyede de olsa önlisans ya da lisans eğitimi almasını elitist söylemlerle tehdit olarak görüyorlar; hem de bilgi çağında. Herkesin bilgi sahibi olması birtakım kimselerin statüleri ve konumları için elbette ki tehdittir. Oysa asıl mesele herkesin diploma sahibi olması değil, herkesin bilimsel ve felsefi anlamda bir eğitim alarak beşerden insana geçiş sürecini gerçekleştirebilmesidir. Bu bağlamda eğitim bir ayrıcalık olmamalı, toplumsal dönüşümü sağlayan bir araç olmalıdır. Bugün pek çok kişi bilimsel merakla ve araştırma aşkıyla yanıp tutuşurken, lisansüstü eğitim süreçlerinin gelmiş olduğu bu haller ileride toplum için kötü sonuçlara yol açacaktır. Bilimsel yollardan eğitimini alamayan, araştıramayan ve okuyamayan kimseler ise komplo teorisyenleri hâline geliyorlar. Birtakım insanlar tarafından eğitim hâlâ ulaşılması gereken ayrıcalıklı bir konum gibi görülmektedir. Fakat gerçek dünyaya girdiğimizde ise bir teknisyenin, bir elektrik tamircisinin veya bir oto tamircinin almış olduğu ücretler karşısında, bu beyefendi ve hanımefendiler dehşete kapılmakta ve boşa okuduklarını söylemektedir. Elbette ki eğitim alan ve bilimsel üretim yapan insanların maaş almaması veya bunların kendi hayatını idame ettirecek ölçüde bir getirisinin olmaması gerektiğini söylemiyorum. Ancak bu söylemler aslında onların zihinlerinin bir dışavurumudur. Eğer daha fazla para kazanabileceği ve daha statülü bir şekilde konumunu yükseltebileceği bir fırsat olsa, bilimin, eğitimin ve toplumun umurunda olmadığının bir itirafıdır bu söylemler.
Dolayısıyla bu gerçeklik ışığında üniversiteler bugün toplumdan kopmuş ve eğitimden çok üniversiteleri ve kürsüleri işgal eden zatı muhteremlerin kariyerlerinin palazlanmasına yol açan kurumlar hâline gelmiştir. Yetişkinler için lisansüstü eğitim neden mutlaka gündüz saatlerinde okulda olmak zorunda ki? Biri bunun mantıklı bir açıklamasını yapabilir mi? Hiç kimse bu soruya gerektiği şekilde cevap veremiyor. İkinci öğretim programları da kapatılmışken neden lisansüstü eğitim süreci mutlaka ama mutlaka gündüz vaktinde olmak zorunda? Neden çok basit bir şekilde halledilebilecek iken insanlar otuz yaşına kadar iş hayatı ve eğitim hayatı arasında bir tercih yapmak zorunda kalsın ki? Akşam vakti verilecek lisansüstü eğitimlerle birlikte birçok insan iş çıkışı okuluna giderek hem bilimsel ve felsefi eğitimlerine devam edebilir, hem de bilime çok rahat bir şekilde katkı sunabilir ve böylelikle bir yandan da kolaylıkla hayatlarını da idame ettirebilirler. Eminim ki bu fırsatı bekleyen çok fazla araştırma meraklısı insan ve öğrenci vardır. Ancak geldiğimiz noktada depremzedelerin bile işini zorlaştıran ve kendisinin bilim insanı olduğunu zanneden pek çok ahmak insanla karşı karşıyayız. Bu durumda dahi insanlara kolaylık sağlanamıyorken, gelecekteki çevrimiçi ve uzaktan eğitim yöntemleri ile ya da hibrit şekilde verilecek eğitimler ülkemizde nasıl gelişebilir? Yapay zekâ destekli öğrenmeler ve dijital sınıf ortamları nasıl ülkemize adapte edilecek. Akademinin içindeki ve üstündeki bu leviathanlar olduğu sürece bu tür çözümleri nasıl hayata geçirebiliriz? Eğitimin bugünkü hâli bireylere büyük bir bedel ödetiyor. Çalışanlar için ise bu süreç ciddi bir zaman kaybı, emek ve finansal fedakârlıklar gerektirirken; çalışmayanlar için ise bu durum sefaletle sonuçlanıyor. Oysa toplumun yararına olması gereken bu eğitimlerin bu kadar zorlaştırılmaması gerekiyor. Lakin karşısına alıp her türlü konuşmayı yapabilecekleri öğrencileri arayan akademik leviathanlar bu durumu çözemeyecekler, emin olun.
Bilgi çağında bilgiye erişimin hâlâ elitist bir kafayla yürütüldüğü bir dönemi yaşıyoruz. Bugün korktukları pek çok teknolojik gelişme bu insanların sonu olacak. Ve emin olun geleceğin dünyasında akademi de değişecek. Bugün açık bilimden ve açık erişimden pek çok yerde söz ediliyor. Ve gelecekte üniversitelere kadrosu olmadığı için giremeyen pek çok doktoralı insan dijital ortamda kendi bilimlerini icra edebilme yeteneği ve şansına sahip olacak. Şimdiden bunun altyapısı tüm dünyada hazırlanırken, bizim ülkemizde hâlâ insanlar eğitim alabilmek için çok ciddi fedakârlıklarla karşı karşıya gelmektedir. Ayrıca birileri de hâlâ zannediyor ki Türkiye'deki eğitim sadece başörtüsü sorunu ile alakalıydı. Başörtüsü ilgili mevzu çözülünce eğitimdeki tüm sorunlarımız çözüldü zannediyorlar. Hayır, o eğitimin görünen sorunlarından sadece bir tanesi idi. Bugün hâlâ pek çok sorunumuz var. Bu sorunlara yönelik çözümler ise maalesef ki üretilmiyor. Üretilmemesinin en büyük sebebi de bu akademik leviathanlardır.
Araştırmacı-Yazar
Mehmet Hüseyin Arslan


